25 Saniye: Bir Ömür (Van Depremi)
23 Ekim 2011 Pazar günü saatler 13.41’i gösterirken bir son dakika haberi düştü, ekranlara… İnsanlar, günün olağan akışında evlerinde dinlenirken, sokaklarda gezinirken biranda gelen 25 saniyelik bir haber, herkese acıyı hissettirmişti. Bütün bir Türkiye tek yürek olmuş aynı acıları aynı korkuları hissediyordu: Ölüm ve Matem...
Kuzeyde, Güneyde, Batıda Türkiye’nin neresinde olursa olsun, insanlar; insan olmanın erdemiyle doğuda acıyı yaşayan dertlilerin derdiyle dertleniyordu. Deprem haberini alan herkes maddi ve manevi yardım için seferber oldu.
Depremin neden olduğu kayıplar büyüktü. 644 can binaların altında yitip gitmişti. 1966 kişiye ise yaralı olarak müdahale edildi. 2262 binanın yıkıntılarının altından 252 kişi sağ olarak kurtarılabilmişti sadece. Bütün bu kayıplara, o koskoca bir ömrün sığdığı o yirmi beş saniyeye ve sonrasına şahit olan Ebru Müftüoğlu ile yaptığımız röportaja bir göz atalım şimdi…
Depremle ilk nasıl karşılaştınız ve o an ne yaptığınızı hatırlıyor musunuz?
Müftüoğlu: Pazar günüydü. Ailem ile birlikte evde oturuyorduk. Bir baktım ilk bir sarsıntı oldu daha sonra şiddetli bir şekilde sarsıntı uzun sürdü. Biz bağırmaya başladık evden çıktık o anki panikle küçük kardeşim Tuhana evde kalmış. Ablam koştu Tuhana’yı içerden çıkartmaya, bizim evimiz müstakildi ve kapının önünde tahta vardı. Biz oraya tutunduk ama nafile hepimiz o sarsıntıyla yerlere savrulduk. Bir yere tutunamıyoruz, bağırıyoruz, dua ediyoruz. Herkes ağlıyor. Ben şimdi dedim ki; Herhalde kıyamet kopuyor bitmeyecek çünkü durmuyor, devam ediyor. Daha sonra başımı çevirdim, duvarlar yıkılıyor, hava toz duman olmuş. O an sonumuzun geldiğini düşündüm. Belli bir süre daha devam etti ve durdu. Durduğunda herkes evine koşmaya başladı. Çocukları enkaz altında kalan mı yoksa o ana dayanamayıp kalp krizi mi geçiren herkes perişandı. Daha sonra sarsıntılar tekrardan olmaya başladı.
O anda yaşadığınız duygu neydi?
Korku, endişe, ölüm korkusu gibi duyguları yaşayan Müftüoğlu; “Ah o duygu asla tarif edilemez.” dedi
Ailenizden birini ya da tanıdığınız birini kaybettiniz mi?
Ailemden birini kaybetmedim ama sevdiğim arkadaşlarımı ve komşularımızı kaybettim.
Deprem sonrası neler hissettiniz?
Müftüoğlu; “Direk insanın aklına; sevdiğin herkes geliyor, acaba iyiler mi? Onlara bir şey oldu mu? Evlerin durumu çok kötü, bundan sonra nerede kalacağız, kıyafetlerimiz yok, yiyeceklerimiz de tabii.” Dedi.
Deprem sonrası hayatınızla ilgili ne gibi farkındalık oldu?
Sevdiklerinin kıymetini daha iyi anlaman, kimseyi kırmaman gerektiğini ve hayatta kaldığın için her zaman şükretmen gerektiği oldu.
Bir sarsıntı yaşadığınız zaman dürtüleriniz geri geliyor mu?
6 sene geçmesine rağmen bazen geceleri deprem oluyor zannediyorum. O an, o korku tekrardan geliyor, ağlamaya başlıyorum, dua ediyorum…
Deprem sonrası en çok neye ihtiyaç duydunuz?
Evde kalamadığımız için çadır dağıtımı oldu. Bizde alamayınca bizim piknik çadırında kalıyorduk o da kış olduğu için mevsim su alıyordu. Giysi, yiyecek, içecek ve su yoktu. Bunlara her zaman ihtiyaç duyduk.
Devletten veya çevreden gelen yardımdan faydalanma imkanınız olmadı mı?
İlk başta olmadı. Çünkü yetmiyordu veya biz yetişene kadar insanlar alıp bitiriyorlardı. Sonra erzak, giysi gibi ihtiyaçlardan faydalanabildik. Bunlar haricinde başka bir şeyden faydalanamadık.
Nasıl İzmir'e gelmeye karar verdiniz?
Ablam İzmir’de oturuyordu. Durmadan bizi arıyor ve ağlıyordu yanına çağırıyordu. Erciş'te yaşam bizim için çok kötü gitmeye başlamıştı. 2 hafta boyunca banyo yapamadık, sıcak yemek yok, hep aynı kıyafetler… Daha fazla dayanamadık, gitme kararı aldık. Fakat abim askerdeydi oda izin alıp yanımıza geldi ama ailemin kararı bizi İzmir’e göndermekti. Babam memur olduğu için izin alamadı o yüzden Erciş’te kalacaktı, annemde yalnız bırakmak istemediği için birlikte burada kalma kararı aldılar. Biz annemi bırakmak istemedik o yüzden babam hariç hepimiz İzmir’e geldik. 2 ay sonra da babam yanımıza geldi.
İzmir'e nasıl adapte oldunuz?
Müftüoğlu; İlk başta çok zorluk çektiğini dile getirdi. İzmir’in büyük bir şehir olduğunu, ablası hariç kimseyi tanımadığını dedi. Ablamlarda da kalamadık belli bir süre sonra. Kiralık ev vardı. Orayı tuttuk. Hepimiz işe girdik. Komşularda bize çok yardımcı oldular. Yavaş yavaş eşya almaya başladık. Daha sonra alışmaya başladık zaten mecburduk da Van'a geri dönemezdik. Burada yaşama adapte olmalıydık diyerek sözlerini tamamladı.
Depreme karşı ne yapabilirdi bir insan? Hep birlikte empati yapalım. Bu anı siz yaşasaydınız neler hissederdiniz? Ben çaresizlik, zor durumda kalma, tedirginlik ve güvensizlik hissederdim ya siz? Siz neler hissederdiniz? İşte o kadar zor bir durum. Sanki boğazınızda bir şey düğümlenmiş gibi… Umarım kimse bu acıyı bu çaresizliği yaşamaz. İnsanlara daha bilinçli daha anlayışlı olmak gerekli, hepimiz her düşünü kaldırırsak bizi de bir gün mutlaka kaldıran olur. Yaşama umutla, sevinçle yaklaşın, mutlu ve özgür olun…
Sibel Arslan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.