İmamoğlu: Demokrasi ve adalet devrimi yakın, millet yeni bir doğum için ayakta

İmamoğlu: Demokrasi ve adalet devrimi yakın, millet yeni bir doğum için ayakta
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, tutukluluğu sırasında yaptığı açıklamada, milletin her badireden güçlenerek çıkabileceğini belirterek umut dolu mesajlar verdi. İmamoğlu, halkın özgür ve mutlu bir yaşamı hak ettiğini vurgulayarak, devrim günlerinin çok yakın olduğunu ifade etti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) yönelik soruşturma kapsamında Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, "Her badirede küllerinden doğan bu aziz millet yeni bir doğum için ayaktadır. Hiç kimsenin kaybetmediği, her vatandaşımızın kendini özgür, mutlu ve saygın hissedeceği bir devrim. Kimse merak etmesin, o günler yakın. Hem de sanılandan çok daha yakın" dedi. 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca İBB'ye yönelik yürütülen yolsuzluk soruşturması kapsamında 19 Mart'ta gözaltına alınan ve 23 Mart'ta tutuklanarak Silivri Cezaevi'ne gönderilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Nefes gazetesine yazdığı mektupta, süreçle ilgili değerlendirmelerini paylaştı. "Siyasal ve toplumsal tarihimizin en sancılı dönemlerinden birinden geçiyoruz" diyen İmamoğlu, "Ancak bu sancılar sadece olup bitene, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, yoksulluğa ve umutsuzluğa tepkinin sancıları değil. Bu sancılar yeni bir başlangıcın doğum sancıları. Yeni, huzurlu, mutlu bir doğumun sancılarını yaşıyoruz" ifadelerini kullandı.

"Daha önce de zor zamanlarımız oldu. Bu millet helal oylarıyla seçtiği siyasetçilerin idam edildiklerini, hapislere atıldığını, yetkilerinin ellerinden zorla alındığını gördü" hatırlatmasında bulunan İmamoğlu, mektubuna şöyle devam etti:

"Bundan önceki zor zamanlarımızın önemli bir ortak yanı vardı. Hepsi askeri darbe dönemleriydi. Bugün ise bu millet bir ilke tanıklık ediyor. İlk kez seçilmiş bir Cumhurbaşkanı; siyasi meşruiyetinin kaynağı olarak milletten başka güç tanımayan, helal oylarla seçilmiş milletin evlatlarına darbecilerin yaptıklarını reva görüyor. İlk kez bir seçilmiş diğer seçilmişlere devletin polisi, devletin yargısı, devletin medyası ve tüm kurumlarıyla saldırıyor. Bir seçilmiş diğer seçilmişlere karşı “dananın kuyruğu”, “turpun büyüğü” gibi ifadelerle savcılığa soyunuyor. Normalde sadece ilgili savcının görebileceği, başkasının bilmemesi gereken bir dosyadan haberdar olarak rakiplerini suçlu ilan ediyor, yargıya vermesini istediği kararları dikte ediyor ve hatta talimatlar yağdırıyor.

Hepimizin tanık olduğu, bu uygulamalar Türkiye’ye ve milletimize karşı yapılmış aleni bir kötülüktür. Çünkü bu anti-demokratik tercihlerin refaha değil yoksulluğa hizmet ettiği, ekonomik ve finansal tüm verilerle ortadadır. Milletin teveccühüne ihtiyaç duyan bir siyasi, asla millet aleyhine iş ve işlemlere onay vermez. Demek ki mevcut Cumhurbaşkanı ve etrafındaki bir avuç insandan müteşekkil düzen, artık milletin teveccühüne ihtiyaç duymuyor. Bu, artık gizlenemez bir tehlikedir. İkinci tehlike; milletin devletine duyduğu sevgi, özen ve saygıyı yıpratmaya dönük çabalardır. Bu duruma milletçe karşı durmak zorundayız.

Bundan önceki darbelerin bir ortak özelliği daha vardı. Hepsi gitmek üzere gelmişlerdi. Geçici olduklarını biliyorlardı. Milletin onlara iradesini teslim etmeyeceğini biliyorlardı ve hepsi gittiler. Siyaset hep geri döndü ve millet asla darbecilerin arzularına geçit vermedi. Darbeciler kendilerinden sonra millete kimi dayattılarsa olmadı. Millet kaderini belirleme hakkına sonuna kadar sahip çıktı, darbecilerin çizdiği istikamete gitmedi.

Siyasi tarihimiz çok darbe ve vesayet yapısı görmüştür. Bu sefer karşımızda, yaptıkları darbeyi yargı üzerinden meşrulaştırmaya çalışan bir vesayet odağı var. Bu kez karşımızda gitmemek üzere pervasızca saldıran bir yapı var. Bu kez karşımızda sadece sandıkta rakiplerini durdurmaya, bir seçim daha kazanmaya çalışan bir akıldan, bir kötü niyetten fazlası var. Bu kez karşımızda siyaseti, siyasi rekabeti sonsuza kadar bitirmek isteyen bir rejim kurma iradesi var. Bu kez karşımızda amacına ulaşmak için sivil darbeyi göze almış, yüce Türk yargısını etkisizleştirmiş, onu itibarsızlaştıran, güvenilmez kılan, operasyoncu, tacizci bir anlayış var. Amacına alet etmeye çalıştığı yargıyla ülke yönetmeye çalışan bu anlayış milletimize büyük ekonomik, toplumsal, psikolojik bedeller ödetmekten de hiç çekinmiyor.

Bu sancılı dönemde tek bir kişinin ihtirasları ve onun kurmaya çalıştığı düzen başarılı olursa, bilinmelidir ki 105 yıldır mücadelesi verilen Cumhuriyetin demokrasiyle taçlanması hedefi ortadan kalkacak ve ülkemiz bir uçurumdan yuvarlanacaktır. Bu oligarşik yapı başarırsa, ülkemiz demokratik rekabete dayalı çoğulcu demokrasisini kaybedecektir. Milletin seçme özgürlüğü elinden alınacak, millet kaybedecek, geleceğimiz karanlığa gömülecektir.

Bugün millet bu kaygılarla, gelecek endişesiyle iradesini korumak için ayağa kalkıyor. Millet sadece Ekrem İmamoğlu için ayağa kalkmıyor. Milletimiz, tarihin kendisine yüklediği, özgürlük ve bağımsızlık karakterinin teminatı olan Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak için ayağa kalkıyor. Millet özgürlüğü için, demokrasi için, adalet için, refahı için ayağa kalkıyor. Özgürlüğünü çalanlara, iradesiyle seçtiği temsilcilerinin yetkilerini çalanlara, alın teriyle kazanılmış haklarını; diplomasını, tapusunu, parasını, malını, mülkünü çalanlara hak ettiği dersi vermek için ayağa kalkıyor. Milletten aldığı yetkiyi istismar edip beni tutuklatmak için “dış güçlerden” izin alanlara haddini bildirmek, verdiği yetkiyi geri almak için ayağa kalkıyor.

Millet; kendini hâkim milletlere köle etmeye yeltenenleri getirdiği gibi geri götürmek için ayağa kalkıyor. Millet; köleliği reddetmek, 21. yüzyılda hak ettiği yere gençleriyle, emin adımlarla koşmak için ayağa kalkıyor. Millet yeni, huzurlu, mutlu, adil, demokratik bir hayatı kurmanın sancılarıyla ayağa kalkıyor.İktidar, seçime kadar karşısında bir aday görmek istemiyordu. Bugün yaptıklarını seçim arifesinde yapmaya hazırlanıyordu. Seçimlerden hemen önce muhalefetin aday belirleme sürecini sakatlamak, muhalefeti iç gerilimleriyle oyalanması için atalete sürüklemek hesabını yapıyordu. Hedefleri seçimden hemen önce vatandaşlarımızı; kafalarını karıştırıp seçeneksiz kaldıklarına, kendilerine mecbur olduklarına ikna etmekti. CHP aday belirlemeye karar verince ve bunu önseçimle, en geniş katılımla yapacağını duyurunca ayarları bozuldu, oyunları bozuldu. CHP, milletin içine düştüğü yoksulluktan, umutsuzluktan, mutsuzluktan dolayı bir an önce aday belirlemek ve bir an önce ülkeyi uçuruma sürüklenmekten kurtarmak için harekete geçti. Çünkü ülkemizin kaybedecek bir günü bile kalmamıştı.

Bu kararı siyaset elitlerinin kararı kılamazdık. Hem Genel Başkanımızın daha önce ilan ettiği önseçim işletilmeli hem de aday, meşruiyetini en geniş karar iradesinden almalıydı. Katılımcı bir karar süreci olmalıydı. Millet kararın sahibi olmalıydı. Türk Milletinin seçim sandığı dışında siyasete, siyasi kararlara katılmadığını düşünenler, önseçimde çok az kişinin sandığa gideceğini ve adaylığımın meşruiyetinin zayıf kalacağını düşünüyor, bunu temenni ediyorlardı.

Önseçimle aday belirleme kararıyla kimyası bozulan rakibimiz, milletin iradesini hesaba katmadan bir oyun tezgahladı. Milleti seçeneksiz bırakmayı düşündü ve kendini rakipsiz kılmayı sağlamak için kumpas davalarını devreye soktu. Mesnetsiz iddialar, gizli tanıklıklar gibi eski ortaklarının yöntemleriyle beni ve arkadaşlarımı gözaltına aldırıp tutuklattı. Ancak böylece takke düştü, kel göründü.

Milletimiz panik ve telaşla kurgulanan bu kirli oyunu gördü, başına gelecekleri anladı, göz konulanın bir siyasi rakipten fazlası olduğunu, bizzat milletin iradesinin çalınmak istendiğini yüksek ferasetiyle anladı. İşte o zaman millet sözün, yetkinin, kararın sahibinin kim olduğunu göstermek için ayağa kalktı. “Siyasete seçimden seçime katılır” denilen bu halk önce Saraçhane’nin sahibinin kendisi olduğunu gösterdi, meydanları günlerce artan kalabalıklarla doldurdu. Sonra gitti; bir günde, 23 Mart günü, 15,5 milyon oyla halkı unutan bu iktidara seçim rekabetinde onları rakipsiz bırakmayacağını gösterdi. Türkiye ve dünya siyaset tarihine geçecek bir demokrasi devriminin başlangıcını böylece ilan etti. Toplumun korkuları, kaygıları, umutsuzlukları, Saraçhane’den Maltepe’ye gün gün, adım adım cesarete, umuda, heyecana ve değişim iradesine dönüştü. Millet bir kez daha kaderini eline aldı ve istikameti bizzat kendisinin çizeceğini, teslim olmayacağını gösterdi.

Bu tavrı, bu duruşu, bu iradeyi sıradan ve geçici bir tepki olarak okuyanlar yanılır. Bu tavırda sadece benim tutuklanmama gösterilen bir tepkiden fazlası vardır. Millet; yapılanın sadece bana değil, kendisine karşı yapıldığını görmüş ve bu kirli oyunu bozmuştur. Ve oyunu bozmakla kalmamış, yeni hayatı da kurmaya başlamıştır. Bundan sonrasının nasıl olmasını istediğini de artık açıkça ilan etmektedir.

Milletimiz; bundan sonra kendisinden alınan yetkiyi daha fazla, daha uzun iktidar ihtirasları için kullanmak isteyenlerle yürümeyeceğini göstermiştir. Bu tehdidi savuşturduktan, bu darbeyi püskürttükten sonra beraber yol yürüyeceklerine de mesajını vermektedir. Bize söylediği en önemli şey kararlara artık daha fazla, daha etkin katılacağıdır. “Sen devletin ve iktidarların denetim mekanizmalarını ortadan kaldırırsan, kendini denetlenmez kılarsan, ben gelir seni dengelerim, denetlerim” demektedir. Artık bu yüzden; halkın seçimden seçime gittiği sandıklardan fazlasını düşünmeye, yeni katılım mekanizmaları kurmaya ihtiyacımız var. Yeni hayatımızda milletin kendi geleceğini tayin etme mekanizmalarını güçlendirmeliyiz. Etkin ve güçlü bir sivil toplumla, özerkleşmiş üniversitelerle, meslek ahlakı ve ilkelerine sadık objektif ve adil medyayla, etkin çalışan istişare ve müzakere mekanizmalarıyla güçlenen bir demokrasiye ihtiyacımız var. Halkın kararlara etkin olarak katılmasını sağlayan böyle bir ortam devleti daha da demokratikleştirecek ve güçlendirecektir. Daha demokratik bir devlet ise yıllardır özlemiyle yanıp tutuştuğumuz büyük kalkınma ve büyüme hamlesinin temelini oluşturacaktır.

Tüm bunlar özgürlükçü, çoğulcu, demokratik bir parlamenter sistemle mümkündür. Ülkemizi bir daha tek kişinin arzularına, ihtiraslarına teslim etmemek için denge-denetim mekanizmalarını tesis etmek, yurttaşlarımızın katılım kanallarını çeşitlendirmek ve güçler ayrılığını kesin ve net biçimde inşa etmek zorundayız. Tüm bunları adalet ve demokrasi devrimiyle yapacağız. Devletin asli sahibi olan millete karşı şeffaf ve hesap verebilir bir idareyi hep birlikte oluşturacağız.

Gerçekleştireceğimiz adalet ve demokrasi devrimiyle gençlerimizin dünyadaki tüm akranlarıyla rekabet kapasitesini artıracağız. Ülkemizin bugün karşı karşıya bulunduğu en büyük “beka sorunu” olan gençlerimizin ülke dışına göçünün önüne geçeceğiz. Yıllardır bu milletin imkanlarıyla yetiştirip, büyüttüğümüz evlatlarımızı başka milletlere değil, kendi milletine hizmet eden birer nefere dönüştüreceğiz. Onları sadece ülke içinde özgürleştirip güçlendirmekle kalmayacak; demokratik ve güçlü bir devletin inşasının temel aktörleri haline getireceğiz. Çünkü huzurlu ve zengin bir toplum ile eşit ve özgür yurttaşlar, ancak demokratik ve güçlü bir devlet eliyle hayat bulur. Tüm bunların garantisi ve sigortası ise adil ve medeni bir rekabetin gerçekleştiği çoğulcu, yeni nesil demokrasidir. İşte bu yüzden milletimiz ayağa kalkmıştır, demokrasi devrimini başlatmıştır. Milletimiz yeni hayatın doğum sancısıyla ayaktadır. Huzuru, refahı ve adaleti getirecek olan Cumhuriyeti, güçlü bir demokrasi ile korumak için ayaktadır. Her badirede küllerinden doğan bu aziz millet yeni bir doğum için ayaktadır. Milletimizi özgürleştirip zenginleştirecek, ülkemize medeniyet yarışında çağ atlatacak ve devletimizi yeniden saygın, güvenilir ve güçlü kılacak bir devrim yaşayacağız. Hiç kimsenin kaybetmediği, her vatandaşımızın kendini özgür, mutlu ve saygın hissedeceği bir devrim. Kimse merak etmesin, o günler yakın. Hem de sanılandan çok daha yakın!"

İmamoğlu’nun 121 sayfalık ifadesinin büyük bölümünü sorular oluşturdu: Muhatap almıyorum, burada bulunmamın sebebi siyasi müdahale modelidir

İmamoğlu’nun “terör” soruşturmasından ifadesi: Kasıtlı bir pusu stratejisi! 'Kent uzlaşısı' DEM Parti yöneticilerine sorulmalıdır

Savcılıkta 'terör' suçlamasının delili olarak YSK onaylı belediye meclis üyeleri de sorulan İmamoğlu: Altı yıl önce kul hakkı yiyen kişi ve şürekâsı, milletin iradesini gasbetmeye devam etmektedir!

İmamoğlu’nun savcılıktaki 'yolsuzluk' ifadesi: Namusuma, haysiyetime leke getirecek uygulamaları yapanlarla mücadelemi hukuki zeminde sonuna kadar arayacağıma yemin ettim!

Savcılık, İmamoğlu’nun başkan seçilmek için terör suçuna iştirak ettiğini öne sürdü, tutuklama istedi: YSK’nın onayladığı belediye meclis üyeleri, tutuklama gerekçesi gösterildi

 

Haber Merkezi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.