Ertuğrul Özkök, itirafçı, gizli tanık ve bavulcu olacak isimleri açıkladı

Ertuğrul Özkök, itirafçı, gizli tanık ve bavulcu olacak isimleri açıkladı
İktidar yanlısı televizyonlarda yaşananlar, Silivri zindanlarında yaşananlarla benzerlik gösteriyor. İfade verilmemiş insanlar hakkında sızdırılan bilgiler, bavul gazeteciliğinin başlangıcını işaret ediyor. Tehlikeli bir tekrarın eşiğinde olabiliriz. Itirafçıların belirmesi, endişeleri artırıyor.

Dün akşamdan itibaren iktidar yanlısı televizyonlarda gördüğüm manzara bende bir “Deja Vu” etkisi yarattı.

Daha ifadesi bile alınmamış insanlarla ilgili sızdırılan “şeyler”, son 15 yıldan hiçbir ders alınmadığını gösteriyordu.

Şimdiden “bavul gazeteciliğinin ilk gönüllü fedaileri” ortaya atıldı.

Silivri fecaatında yaşadıklarımızın “copypaste” tekrarı tehlikesi var gibi geldi bana.

Nitekim daha ilk günden “itirafçılar” ortaya çıktı.

İlk vuruş, tıpkı Silivri mezaliminin başındaki “Danıştay” davası itirafçıları gibi sanki.

Hani şu, “Danıştay baskını Cumhuriyet gazetesinde planlandı” iftirasını atan “itirafçı çetesi” gibi….

Bu modelle gidilecekse arkasından “gizli tanıklar” gelecek.

Acayip acayip takma isimler altında bol bol “gizli tanık” ifadesi okuyacağız, dinleyeceğiz.

Kimler mi olacak o itirafçı ve gizli tanıklar…

Onlardan birinin hikâyesini size bugünden anlatayım. Sonra ötekilerin de isimlerini vereceğim.

Çünkü kendi başımdan geçti.

Silivri mezalimine giden Ergenekon davalarının başında duygularımı yazmıştım.

Zaman beni haklı çıkardı.

Bugün de aynı duygularımı yazıyorum.

1 Kasım 2012 günü Hürriyet’teki odamda oturuyordum.

Birden önüme bir haberi geldi.

Başlığı aynen şöyleydi:

“Gizli tanıktan Ertuğrul Özkök” iddiası…

Aralarında eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, gazeteci Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın aralarında bulunduğu 274 sanıklı Ergenekon davasının Silivri’de oluşturulan özel mahkemede yargılanması sırasında bir “gizli tanık” çıkmış ve beni de bu davaya dahil ettirmek için bir sürü şey anlatmış.

Anlattığı şeyleri okudum.

Bir matbaadan söz ediyor, hayatımda öyle bir matbaanın adını dahi duymadım.

O matbaada basılan bir kitaptan söz ediyor, öyle bir kitabın adını hayatımda duymadım ve öyle bir kitap da yok.

Gizli tanık o matbaadayken ben de oraya gelmişim ve oradan Hürriyet yazı işlerine talimat vermişim.

“Bu kitap Ergenekon davasını bitirecek, bunu manşetten verin” demişim.

Anlattığı ne varsa hiçbirini hayatımda duymamıştım.

Haberi okur okumaz avukatı aradım.

Bu “gizli tanık” hakkında dava açalım dedim.

“Sonuç alamayız, ‘Tanık Koruma Kanunu’nu ile korunuyor” dediler.

“Sembolik de olsa açalım davayı” dedim.

Dedikleri doğru çıktı. O karanlık iftiracı, “Tanık Koruma Kanunu”nun zırhına bürünmüştü.

Önce bir mahkemeden kendine koruma kalkanı çıkardı.

Bunun üzerine “Yargıtay’a gidelim” dedim.

Benim gibi başka mağdurlar da varmış ve hiç beklemediğimiz bir gelişme oldu.

Yargıtay kararıyla bu karanlık insanların gerçek kimliklerinin açıklanmasına karar verildi.

İşte benim gizli tanık hikâyem tam burada başlıyor.

Benim hakkımda bu iftiraları atan o gizli tanık kimmiş biliyor musunuz?

Şimdi sıkı durun.

Nazilli Cezaevi’nde yatan ve hüküm giymiş bir katil.

Adı Cihan Oskay’mış...

Biraz daha araştırınca altından kim çıktı?

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım hakkındaki FETÖ iftiralarını ilk ortaya atan şahıs.

Araştırmaya devam ettim.

Bodrum-İstanbul uçak biletleri FETÖ yanlısı bir gazete tarafından alınmıştı.

İşte böyle bir adamdı.

Ergenekon davaları büyük ölçüde ‘gizli tanık’ denilen ne idüğü belirsiz insanların üzerinden yürütüldü.

Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Ergenekon davası kapsamında 60 gizli tanık olduğunu açıklamıştı.

Bunlardan 31’i dinlendi. Sadece dördünün gerçek adları açıklandı.

İçlerinde mesleği olan, eli ekmek tutan bir kişi bile yoktu.

Aralarında koyun hırsızı vardı... Oto hırsızı vardı. Kız kardeşinin kızını satan vardı...

Durun bitmedi, bu “itirafçı” denilen adamlar, “gizli tanık” denilen adamlar hakkında anlatacaklarım.

Anlatacağım ki, bir dönem bunlarla yürütülen davalarda “darbeci” diye suçlanan, “Ergenekon kasası” diye hücrelerinde ölüme terkedilen Kuddusi Okkır’lar, Türk ordusunun “intihar ettirilen” Ali Tatar’ları, şerefli subayları, ordumuzun kahraman insanları, Türkan Saylan’lar, Mehmet Haberal’lar, İlhan Selçuk’lar nasıl karanlık ve soysuz insanların kumpasları, iftiraları, yalanları ile mahvedildiler, hatırlayalım.

O günlerde Hikmet Çiçek, Oda TV’de Ergenekon davalarındaki gizli tanıkların zırvalarından bir potpuri hazırlamıştı.

Buyurun size yargı ve adalet adı altında yapılan bu rezilliklerden örnekler:

(*) Gizli tanık 15: “Veli Küçük köpeklerimi zehirledi, atımı kesti.”

(*) Gizli tanık Kıskaç: “Öcalan’a suikast görevi bana verildi. Kabul etmedim, benim yerime Yeşil gitti.”

(*) Gizli tanık 9: “Bombaları atmak için Muzaffer Tekin 500 bin dolar teklif etti.”

(*) Gizli tanık Hisar: “Cezaevinde başsavcının odasında birlikte rakı içerdik.”

(*) Gizli tanık Akdeniz: “Kola içirdiler, bademciklerimi aldılar.”

(*) Gizli tanık Aydos: “Saddam Hüseyin’in ajanını ilaçla uyuttum, çantasını aldım.”

(*) Gizli tanık Poyraz: “Zar oynarım, yanık oynarım, pavyon âlemine takılırım.”

Evet işte bu zırvaları söyleyen pespaye karakterlerin ifadeleriyle yüzlerce insanın hayatını kaydırdılar.

İtirafçı ve gizli tanıklar Türkiye adalet tarihinde ne yazık ki utanç verecek bir sicile sahiptir.

İşte o nedenle bugünkü hâkim ve savcıların vicdanına seslenmek istiyorum.

O dönemde savcılık makamlarında, Türk adalet tarihinin utanç sayfalarına geçen Beşiktaş Adliyesi’nde, Zekeriya Öz ve şürekası vardı.

Kullandıkları adamların gayrı ciddiliği, tıynetsizliği bu kumpas davaları çöktükten sonra bütün açıklığı ile ortaya çıktı.

Benim hakkımda bu gizli tanık iftirası 1 Kasım 2012 günü atıldı.

Ondan bir yıl sonra, o meşhur 17-25 Aralık olayı patladı.

Zekeriya Öz ve ondan sonra gelen çetesi bu ülkenin MİT Müsteşarı’nı tutuklamaya kadar götürdüler pervasızlıklarını.

Ve ondan 3 yıl sonra bir 15 Temmuz gecesi işte o darbe girişimini yaşadık.

Ergenekon davalarının başından itibaren yapılan adaletsizlikler konusunda ilk uyarıları yapan insanlardan biriydim.

Ama aynı ben, o uğursuz 15 Temmuz gecesi, CNN Türk ekranına çıkıp “Bu bir darbe girişimidir, biz gazeteciler bunun karşısında olmalıyız” diyen, siyasi olmayan ilk sivildim.

Oysa daha üç yıl öncesi siyasi iktidar Beşiktaş savcılarının arkasındaydı.

Bavulcu gazeteciler o kumpas belgelerini çekçek valizlerde savcılara taşıyor, gururla poz veriyordu.

İktidar medyasının ekranları işte bu rezil itirafçıların gizli tanıkların ağzından saçılan salyaları aynen millete duyuruyordu.

Ne oldu sonra…

Siyaset “Aldatılmışız” deyip elini temizledi.

Ya o gizli tanıklar, itirafçılar…

Onları kullanan savcılar, hâkimler, polis müdürleri…

Dönemin imparator savcısı Zekeriya Öz şimdi neredeler?

Okuduğuma göre Almanya’da bir yerde bir restorana gitmeye kalmış, oradaki Türk vatandaşlarından dayak yemiş.

O günden beri hiç ses alınamıyor.

Sayın yargı mensupları…

Bu ülkede zaman çok hızlı geçiyor.

Sizin yaşlarınız genç.

Ekrem İmamoğlu, Selahattin Demirtaş gibi siyasetçiler henüz 50’li yaşlarında.

Hiç kuşkunuz olmasın ki o iki genç insanın Türkiye’nin siyasi geleceğinde çok önemli yerleri olacak.

Ankara’da oturan siyasetçiler ise artık çok yaşlı.

Bir gün onlar gidecek.

Ve sizler yaşamaya devam edeceksiniz.

Beşiktaş savcılarının ve hâkimlerinin yaptığı bu yanlışlara düşmeyin.

Son sözüm de gazeteci arkadaşlarım için…

Bir önceki dönemin bavulcularının hatalarına düşmeyin.

Size belge, bilgi diye servis edilen şeylere güvenip hemen üzerine atılmayın.

Yeni Baransu’lar çıkmasın artık bu meslekten.

Yakın mazimiz hepimiz için büyük derslerle dolu. 

Hepimiz ders alacak kadar hatalar yaptık.

Aynı hatalara siz düşmeyin.

Militanlık, fedailik, trollük değil, gazetecilik yapın.

Bizi kurtaracak tek şey, vicdan, adalet ve insanlıktır.

Sapmayın o çizgiden.

Haber Merkezi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.